karadeniz rehberi
  TARİHİ YERLER
 

 

KARADENİZ BÖLGESİ
 
Bölgenin Turistik Unsurları
 
Trabzon
Büyük İmaret Cami (Hatuniye/Ayşe-Gülbahar Hatun Cami-Merkez): Yavuz Sultan Selim'in annesi Ayşe-Gülbahar Hatun adına 1514 yılında Zagnos Köprüsünün yakınında bir külliye içerisinde yaptırılmıştır. Bu caminin, Trabzon'daki Türk eserleri arasında özel bir yeri vardır. Erken devir Osmanlı Mimarisinde ayrı bir plan tipi oluşturan "Zaviyeli Camiler" grubuna girmektedir. Zaviyeli camilerde görülen 'avlu' kısmı bu camide yoktur. Duvar işçiliği önemlidir. Batı tarafındaki minare klasik Osmanlı minareleri tarzındadır.
Fatih Cami (Ortahisar Cami, Panaghia Chrysocephalos Kilisesi-Merkez): Trabzon'un en önde gelen kilisesi olarak tanımlanan bu yapı, Ortahisar mahallesindedir. Roma İmparatoru Konstantin'in (M.S. 325-364) yeğeni Hanmibalianos tarafından, eski bir Roma tapınağı üzerine inşa ettirildiği sanılmaktadır.

Çarşı Cami (Merkez): Kemeraltı Çarşı mahallesinde bulunan bu cami, Trabzon'un en büyük camisi olup, Trabzon Valilerinden Hazinedarzade Osman Paşa tarafından 1839 yılında yaptırılmıştır. Yapıda muntazam bir taş işçiliği göze çarpar.
İskender Paşa Cami (Merkez): Trabzon Belediye binasının arka tarafında, Taksim Meydanındadır. XVI. yüzyılda Trabzon Valisi İskender Paşa tarafından yaptırıldığı bilinir. Değişik zamanlarda ilaveler yapılan cami, çok iyi bir taş işçiliğine sahiptir.
Ayasofya Kilisesi (Haghia Sophia Kilisesi-Merkez): Trabzon'un batı yönünden 2 km uzaklıkta bulunan bir manastır kompleksi içinde yer almaktadır. Trabzon'daki Komnenos Devleti krallarından I. Manuel zamanında 1238-1263 yıllarında yapıldığı kabul edilmektedir. Kuzeydeki dört sütunlu ve üç apsisli şapel yapıdan daha eskidir. Çok iyi bir taş işçiliğine sahiptir. Taş süsleme ve fresk bakımından çok zengindir.
Trabzon Ayasofyası bölgenin son Bizans devri yapılarının en önemlilerindendir. III. Murat zamanında ve 1670 yılında Beylerbeyi Ali Bey tarafından camiye çevrilen kilise, 1958-1962 yılları arasında Edinburgh Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü işbirliği sonucu restore edilerek 1964 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır.
Vazelon Manastırı (Maçka): Maçka'ya 14 km mesafede çam ormanları arasındadır. Manastırın kesin kuruluş tarihi bilinmemekle beraber, bazı araştırmacılar bunun M.S. 270-317 yılları arasında olabileceğini ifade etmektedirler. İmparator Jüstinianus tarafından 565 yılında onarılan manastır, zamanımıza kadar bir çok tamir ve tadilat görmüştür.
Vazelon Manastırı, XIII. yy.dan sonra Maçka'nın dini, kültürel ve ekonomik yapısında etkili olmuştur. Sumela Manastırı'nın da, yörenin en zengin manastırı olan Vazelon Manastırı'nın gelirleri ile yaptırıldığı söylenir. Üç nefli kilisenin kuzey dış duvarlarında yer alan cennet, cehennem ve son hüküm tasvirlerinin konu edildiği freskler, canlılık ve güzelliklerini halen korumaktadır. Yahya Peygembere adanan manastrı 1923 yılında terkedilmiştir.
Sumela Manastırı (Meryem Ana Manastırı-Maçka): Maçka ilçesinin 17 km güneyinde, Meryem Ana Deresi vadisinde ve vadi tabanından 250 m yükseklikte, duvar gibi dik bir yamacın ortasındaki bir mağara içerisinde inşa edilmiştir. Zigzaglar çizilerek yapılan zorlu bir tırmanıştan sonra ulaşılan noktadaki muhteşem manzara, bütün zahmete değecek niteliktedir. Manastırın ilk kuruluşuna dair muhtelif rivayetler vardır. Bunlardan en yaygın olanı: Atinalı Keşiş Barnabas ile yeğeni Sophrenios'un kilisenin ilk temelini attığıdır. Sumela Manastırı, ilk kuruluş döneminden itibaren, St. Luke tarafından yapıldığı ve mucizeler yarattığı söylenilen bir Meryem Ana tablosu ile özdeşleştirilmiştir. Rivayete göre; Barnabas ile yeğeni Meryem Ana ve Hz. İsa'nın çocukluğunu belirten, St. Luke tarafından yapıldığı söylenen bir tabloyu da yanlarına alarak, Trabzon'a gelirler. Burada, manastırın yapılmasında kendilerine yardımcı olacak gönüllü işçileri topladıktan sonra, bugünkü Maçka ilçesinde Değirmendere (Pyxites yöresindeki Altındere) ye ulaşırlar. Kora dağlarının en dik yamacına çıkan keşişler, tepesinden su damlayan bir mağara bulunca manastırı burada ilk önce iki oda olarak kurarlar (M.S. 385). İki keşişin kurdukları iki odalı manastır, keşişlerin ölümünden sonra (412 yılı dolayları) hem Katolik, hem de Ortodoks mezheplerinden olan Hıristiyanlarca kutsal bir tapınak olarak kabul ediliyor.
İstanbul, Batı Roma imparatorluğundan ayrıldıktan sonra, Bizans İmparatoru Jüstinyen (527-568) hem Trabzon'un tahkim edilmesini, hem de bu manastırın genişletilmesini emrederek, buraya zengin bir kitaplık hediye ediyor.
Fatih Sultan Mehmet 26 Ekim 1461'de Trabzon'u fethettiği zaman, İstanbul'da olduğu gibi Trabzon'da da bir çok kiliseyi ve bu arada Trabzon'un Ayasofya Kilisesi ile Sumela Manastırını da korumuş ve hatta toprak ve altın ihsanında bulunmuştur.
Yavuz Sultan Selim döneminde, bir gün avlanırken hastalanan Sultan, Meryem Ana Manastırına çıkarılarak rahipler tarafından tedavi edilir. İstanbul'a dönüp, tahta çıktığında, büyük bir kadirşinaslık ile bir zamanlar kendisini tedavi eden rahipleri ve manastırı unutmayarak, onlara da hem altın, hem arazi ve hem de boyları 1.5 m olan dört altın şamdan ihsan eder.
III. Sultan Ahmet, 1710'da Manastırın iç duvarlarının onarılması ve fresklerin yenilenmesi, I. Sultan Mahmut ise, 1740'da diğer bölümlerdeki fresklerin yeniden yapılması için emir verip masraflarını da karşılamışlardır. XIX. yüzyılda rahiplerin sayısı yüze ulaşmış ve sahip oldukları arazi Sultan Abdülhamid'in ihsanları ile daha da genişletilerek, manastırın çevredeki 15 köyün sahibi olması sağlanmıştır.
Karadeniz bölgesinin en eski Hıristiyan tapınağı olan Meryem Ana Manastırının önemi: Doğanın eşsiz güzellikteki bir yerinde çok ilginç bir yapı olmasından ve çeşitli devirlerde yapılan duvar ve tavan süslemelerinden kaynaklanır. Manastır iki bölümden oluşur. Birinci bölümde tapınma yeri, kayadan üçlü olarak damlayan suyun düştüğü yerde bir ayazma ve 3-4 tane küçük kilise (şapel) bulunmaktadır. Tapınak yerinin içi ve dışı İncil'den alınmış konuların freskleriyle süslenmiştir. İkinci bölümü ise giriş kapısını geçip, içerdeki basamaklardan inerken, sağdaki yatak odaları, salonları, kitaplıkları, kilerleri, erzak odaları ve helaları kapsayan dört kattan oluşmuştur. Odaların, kayıtlardan 72 oda olduğu anlaşılmaktadır. Manastırın bu bölümüne dışardan 96 basamakla çıkılmaktadır. Her yıl 14 Ağustosta ayin yapılmaktadır. Manastırda restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.
Trabzon Kalesi: Trabzon il merkezinde, şehrin en yüksek kesimindeki kale, Trabzon’da günümüze en iyi durumda ulaşabilen eserlerin başında gelmektedir. Deniz kıyısından başlayarak şehrin arkasındaki tepelere kadar uzanan Trabzon kalesi, Bizans Çağı’na ait eski temeller üzerinde yükselmiştir. Yukarı Hisar, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelen kale, eski anıtlardan toplanan taşlardan yapılmıştır. Ne var ki yüzyılımızın başlarında aynı kalenin taşları bu kez yeni binaların yapımında kullanılmıştır. Yukarı Hisar’ın 300 m. Kuzeyindeki tiyatrodan ise hiçbir kalıntı günümüze ulaşamamıştır.
 
Atatürk Köşkü: Soğuksu semtinde küçük bir çam korusu içinde yer alıp 20.yüzyılın hemen başında yaptırılmış, Atatürk 1934 ve 1937 yıllarında Trabzon'u ziyaretlerinde bu köşkte konuk edilmiştir. Onun ölümünden sonra Trabzon Belediyesi tarafından, dönemde kullanılan eşyalarla dekore edilerek, Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Ulu önderimiz 1937 yılında vasiyetnamesinin bir bölümünü bu konakta yazmıştır.
 
 
 
Samsun
 
Amazonlar: Amazonlar M.Ö.1200 yıllarına yaşamış efsanevi kadın savaşçılardır. Oklarının yaylarını iyi çekebilmeleri için kadınların çocukken sağ memelerini kestiklerini ve bundan dolayı kendilerine "memesiz" demek olan "Amozon" adının verildiği söylenir. Tarihin ilginç ve çekici savaşçı kadınları olan Amazonlar tarih boyunca güzel sanatlara konu olmuştur.
 
Tekkeköy Ören Yeri: 1940’da yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda Hitit ve Eski Tunç Çağı dönemlerine ait buluntular ele geçmiştir. Buluntular arasında çark yapımı, devetüyü, kırmızı renkli seramikler çoğunluktadır. Eski Tunç Çağı katında ise çok sayıda gömüt, el yapımı seramik buluntular, siyah zemin üzerine beyaz boyayla yapılmış geometrik desenlerle süslü, dişli, yivli, çizgi bezekli kaplar, kabartma insan yüzlü vazolar (antropomorf) gün ışığına çıkarılmıştır.
 
Giresun
 
Giresun Kalesi: Oldukça zengin bir tarihi kültüre sahip olan kale, şehrin merkezine kurulmuştur. Kalede Milli Mücadele Kahramanı Topal Osman Ağa'nın anıt mezarı, tarihi saray kalıntıları, mağaralar, kaba taşlarla örülmüş surlar ve taş kabartmalar görülebilecek önemli noktalardır.
Giresun Adası
Giresun Adası Karadeniz'in tek adası olan Giresun Adası kıyıdan bir mil açıkta yer almaktadır. 40.000 metrekare alana sahip olan ada, Aksu şenliklerinde ve yaz aylarında özel seferlerle ziyaret edilmektedir.
Rize
Rize Kalesi: Rize kent merkezinin güneybatısında yer alan kale, iç kale ve aşağı kaleden oluşmaktadır. İlk yapım tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. İç kale M.S. 6. yüzyılda yeniden inşa edilmiş, 14. yüzyıl başlarında da Cenevizliler tarafından aşağı surlar yapılmıştır. Kale, Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. Kısmen düzgün, kısmen moloz taşla yapılmış olan iç kale surları 1,5 m. kalındığındadır ve yarım daire planlı beş kuleye sahiptir. Zamanında iç kaleden kuzeydoğu ve kuzeybatıya uzanan ve denize ulaşan aşağı kaleden günümüze batı surlarının bir bölümü ve bazı kuleler kalmıştır.
 
Zil Kalesi: Ortaçağın sonlarında yapıldığı tahmin edilen kale Çamlıhemşin ilçesindedir. Çam ormanları ile kaplı bir vadiye hâkim bir noktada bir kaya kütlesinin üstüne moloz taşlardan inşa edilmiştir. Duvarları 1,5-2 m. kalınlıktadır. Kalenin doğusu, güneyi ve kuzeyi doğal uçurum olup, yalnızca batı ve kısmen kuzeyde yüksek surlar bulunmaktadır.
İslam Paşa Camii (Kurşunlu Cami): Rize kent merkezinde çarşı içindeki cami 16. yüzyıl yapısıdır. Kesme taştan dikdörtgen planlı olup, 24 pencereli bir kubbeye sahiptir.
Ağaran Şelalesi: Çayeli'ne 12 km., Rize merkeze ise 30 km. mesafede olan ve Çayeli'nin içinden akan Şairler deresi üzerinde bulunan Şelale, gerçek bir tabiat harikasıdır.
Fırtına Deresi: Kaçkarlarda bulunan ve yerli turistler kadar yabancı turistlerin ve doğa tutkunlarının uğrak yeridir. Fırtına deresi yükseklerden inerken birçok kola ayrılır. Bu kollar dağın yamaçlarında akarken ormanın içinde birçok irili-ufaklı göller ve çağlayanlar meydana getirirler. Fırtına deresi özellikle son yıllarda rafting sporuna meraklı olanlar için ideal bir merkez halini almıştır.
 
Çorum
Boğazköy ( Hattuşaş ) Örenyeri: Çorum ilinin 82 km güneybatısında yer almakta olup, Ankara’ya uzaklığı ise 208 km’dir. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy ( Hattusa ) örenyeri Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda , ovadan 300 m. Yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup, kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir. Arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkarılarak restore edilen ve artık bir açık hava müzesi niteliğinde ziyaret edilebilen kalıntılar, Boğazköy Tarihi Milli Parkı’nın da odak noktasını oluşturmaktadır. Hattuşa 1986 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmıştır. Ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır.
Boğazkale Yazılıkaya: Boğazkale, Hattuşa'nın 1.5 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici olan kutsal mekanı, şehrin biraz dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya tapınağıdır. Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı sanılan bu Açıkhava tapınağında, ülkenin önemli Tanrı ve tanrıçaları alay halinde kayalara kabartma olarak işlenmiştir.
 
 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol